Yaklaşık olarak 2003 yılından beri oyun oynarım, yani en azından oynadığım oyundan az da olsa bir şeyler anlamaya başladığım zamanlar o zamanlar. O zamanlar çocuk olduğum için mi öyle gelirdi yoksa cidden oyunlardan dolayı mıydı bilmiyorum, ama sanki oynadığım tüm oyunlar zor gibiydi. Biraz daha büyüyünce fark ettim ki büyüdüğümde çıkan oyunlarda o kadar da zorlanmıyorum. Sonra merak edip eski oyunlara bir şekilde geri döndüm ve fark ettim ki hala zorlar, elbette bu zorluğun en büyük sebebi kayıt alınamıyor oluşu. Şu anki oyunlara baktığımızda da oyunlar bana Guitar Hero’nun en kolay seviyesinde oynuyormuş hissi veriyor. Oyunlar “Sen bas herhangi bir tuşa, kafana göre takıl, ben bir şeyler ayarlarım.” kafasında ilerliyor. Bu kadar kolay oyunlar çıkmaya başlayınca da biri mutlaka tepki gösterip daha zor bir oyun çıkartacaktı bir yerde. Evet zor oyunlar çıkacaktı, ancak böyle bir tür olacağını da açıkçası hiç beklemiyordum.
Evet, bahsettiğim tür Soulslike türü. Demon’s Souls ve arkasından çıkan Dark Souls oyunları ile birlikte piyasada böyle bir tür oluştu ve sonunda bir şeyler başardım hissini oyunlarda yaşamaya başladık. Sadece soulslike oyunlar da değil, bazı oyunlarda da zorluk seviyesinin arttırılması ile birlikte daha kaliteli oynanış sunan oyunlar görmeye başladık. Örneğin Star Wars Last Jedi ve Assassin’s Creed serisinin son iki oyunu gibi. FromSoftware’in yaptığı Souls oyunları dışında elbette bu türde birçok da oyun gördük ama genelde bağımsız ve 2 boyutlu oyunlar gördük. Bir de AAA’e yakın oyunlar gördük, ancak bunların çoğu çok da kaliteli değildi. Bu tarz oyunların sonuncusu da geçtiğimiz Nisan ayında duyuruldu. Evet, Mortal Shell’den bahsediyorum. Fragmanı ile birlikte insanları oldukça heyecanlandırdığı gibi geçtiğimiz haftalarda da bir kapalı beta düzenlendi, sonrasında ise çok talep olunca beta, açık betaya çevrildi. Ben de bu açık betayı oynadım ve sizler için bir ilk bakış yazısı yazmak istedim, çünkü oynadığım oyundan çok keyif aldım ben.
Yayıncılığını Playstack’in yaptığı oyunun geliştiriciliğini ise Cold Symmetry yapıyor. Aksiyon RPG türündeki oyun yine Souls oyunlarındaki gibi zorluğu ile öne çıkıyor. Yani aynı yeri çok fazla oynadığınız, sürekli terlediğiniz ve gerildiğiniz bir oyun yine.
Her şeyden önce oyunun atmosferi ve tasarımları ile başlamak istiyorum. Bu yazının içerisine koyduğum görsellerden bile rahatlıkla anlayabilirsiniz bunu, oyunun atmosferi muazzam. Düşman tasarımları, çevre tasarımları ve kullanılan renk paletleri oyuna gerçekten çok güzel bir hava katmış. Dark Souls ve Bloodborne arası bir atmosferi var diyebilirim. Bu güzel atmosferi de günümüzdeki AAA oyunların ayarında bir grafik kalitesiyle de iyice pekiştirmiş Mortal Shell. Düşman tasarımlarında özellikle, elinde bir kılıcı olmayan ama vücuduna saplanmış kılıçlardan birini çekip çıkartarak savaşan düşman oldukça hoşuma gitti. Böylesine gotik ve korkunç bir evrene oldukça uygun bir tasarım olmuş ki sadece bu düşman da değil, boss tasarımlarından en küçük düşmanlara kadar gerçekten oldukça başarılı tasarımlar mevcut. Ancak tek bir eleştiri yapabilir bu kısımda, düşmanlar çok da özgünmüş gibi hissettirmiyor. Dediğim gibi Dark Souls ve Bloodborne arasında bir şey olarak kalmış. Ancak yine de bu kalitesini zedelemiyor.
Beta ufak bir eğitim kısmı ile başlıyor ve bu kısmın bile çok ilgi çekici olduğunu söylemem gerek. Sonrasında ise karakterimiz ölmüş bir bedenin içine giriyor ya da adamın bedenini kendine geçiriyor, tam anlamadım o kısmı. Sonuç olarak ana karakterimiz Shell’ini yani kabuğunu değiştiriyor ve oyunun içine giriyoruz. Başlangıç kısmında özellikle sevdiğim bir nokta var ve bu durum genel olarak da oyunun içerisine eklenmiş gibi duruyor. Başlangıçta 2 adet düşman kamp ateşinin yanında oturuyorlar, oyunda çok fazla ölebildiğiniz için bu kısmı fazlaca oynadım yani her olasılığı test ettim. Eğer düşmanlardan birine koşarak ağır bir saldırı yaparsanız, yanındaki düşman sizden korkup önce birkaç adım geriye doğru gidiyor. Eğer üstlerine yavaş bir şekilde giderseniz, yerlerinden kalkıp hazırlanıp sizi biraz süzüp öyle saldırıyorlar. Ya da yanlarına giderken görmediğiniz tuzağa takılırsanız size daha bir şevkle saldırıyorlar. Düşmanların bu zekâsı gerçekten beni oldukça mutlu etti, umuyorum genel olarak oyunun içinde de bu durumu göremeye devam ederiz.
Haritada yine diğer oyunlarda olduğu gibi düşmanları öldürüyorsunuz, ölüyorsunuz, geziyorsunuz ve kayıt noktasını arıyorsunuz. Kayıt noktasını bulunca da oyuna devam ediyorsunuz. Haritanın içerisinde yine canınızı yükseltebilecek veya enerjinizi yükseltecek eşyalar bulduğunuz gibi farklı eşyalar da bulabiliyorsunuz. Ayrıca bu eşyaları ve daha fazlasını da haritanın içerisinde gezerken bir marketten de alabilirsiniz. Ancak oyunun asıl bahsedilmesi gereken kısmı, kayıt aldığınız yer. Bu kısımda sadece kayıt almıyorsunuz, eğer isterseniz kabuğunuzu da değiştirebiliyorsunuz. Yani başka bir bedene giriyorsunuz. Bu da sadece görünümün değiştiği bir değişiklik olarak kalmamış. Oyun tarzınızı da değiştirmeniz gerekiyor. Örneğin ilk başladığınız karakterin canı yüksekken sonradan aldığınız karakterin enerjisi daha yüksek ve kaçışlarda daha başarılı çünkü gölge gibi bir şeye dönüşerek kaçıyor. Oynanışta inanılmaz büyük değişiklikler olmasa da ufak bir tarz değişikliğine gitmeniz gerekebiliyor bazen. Kabuğunuzu değiştirdiğiniz yerde ayrıca farklı silahlar da bulabiliyorsunuz. Bu değişebilen silahlar ve kabuklarla da oynanış daha da farklı bir hale geliyor. Dediğim gibi bir şeylere baştan başlamıyorsunuz ama dikkat etmeniz gereken ufak değişiklikler de oluyor.
Elbette soulslike bir oyun deyince oyunun atmosferi ve çevre tasarımı daha sonraki sıralarda gelir, asıl merak edilen nokta oynanışı. Oynanış da aynı şekilde Dark Souls’a oldukça benziyor. Karakteriniz silahını kullandığı sıradaki hantallığı ve silahın etkisi sayesinde “vuruş” hissi gayet güzel sağlanmış. Özellikle gamepad ile değil de Mouse ile oynandığı zaman bildiğiniz gibi bu tarz oyunların etkisi biraz düşebiliyor. Ancak mouse ile birlikte de gayet keyif alabiliyorsunuz oyundan. Karakteriniz, yön tuşu ile sizin yönlendirdiğiniz tarafa doğru saldırıyor ya da herhangi bir düşmana kilitlendiğinizde saldırıları otomatik olarak o tarafa doğru yapıyor. Düz saldırınız dışında bir de düşmanın üzerine koşup zıplayarak yaptığınız bir saldırı var. Düşmanlar zaten oldukça yavaş olduğu için genelde bu saldırı ile savaşa girdim ben ve daha etkili oldu. Bir de elbette durduğunuz yerde saldırdığınız ama biraz gerilerek vurduğunuz ve daha fazla hasar veren bir saldırı bulunuyor. Bir de son olarak en fazla hasar verdiğiniz saldırınız bulunuyor. Bunun için de düşmanı engelleyebildiğiniz iki farklı özelliği anlatmam gerekiyor önce.
Düşmanları engelleyebildiğiniz bir “parry” yöntemi bulunuyor, eğer bunu zamanında yapabilirseniz, o özel vuruşu yapıyorsunuz ve çok daha sağlam vuruyor. Bir de bu oyunda ilk kez gördüğüm başka bir parry yöntemi bulunuyor. O da kendinizi bir süreliğine taşa çevirme özelliği. Belirli bir cooldawn süresi olan bu özelliği kullandığınızda düşman size vurana kadar taşlaşıyorsunuz ve hareket edemiyorsunuz. Düşman size vurduğunda kendisi sarsılıyor ve siz de bu özelliği kullanmadan önce hangi hareketi yapıyorsanız, o harekete devam ediyorsunuz. Bu yeteneği farklı şekillerde de kullanabilirsiniz elbette. Örneğin; düşmana gerindiğiniz vuruşu yapmak için hazırlandığınız sırada kendinizi taşa çevirirseniz, düşman size vurduğu anda sarsılıyor ve sizin taşlaşmanız bitince otomatik olarak düşmana ağır saldırı yapıyorsunuz. Yaptığınız her hareketin de etkisine göre bir enerji götürdüğünü söyleyeyim. Bu oyunda da elbette diğer Souls oyunlarında olduğu gibi çok fazla ölüyorsunuz, ancak bu sefer size bir şans daha verilmiş. Öldürücü darbeyi aldığınızda direkt ölmüyorsunuz, kabuğunuz olduğu yerde kalıyor ve kontrol ettiğimiz karakter kabuğun içinden çıkıyor. Bu süreçte aldığınız tek darbede ölüyorsunuz. Bu yüzden ya ölmeden düşmanı halletmeniz gerekiyor ya da çıktığınız kabuğa hemen geri girmeniz gerekiyor. Kabuktan bir kere çıktıktan sonra tekrar bir ölümcül darbe aldığınızda bu sefer gerçekten ölüyorsunuz.
Betanın sonunda kaliteli bir boss savaşı bulunuyor. Genel olarak oyunun boss savaşlarından elbette bahsedemem, ancak bu savaştan kısaca bahsedeyim. Yani tasarım süper, oldukça zorlu; taktik, refleks, şans yine oyunun içinde tamamen, ama bu sefer bir de çevresel faktörler eklenmiş. Dev gibi garip bir canlıyla azıcık canla savaştığınız yetmiyormuş gibi bir de sağdan soldan buz düşüyor. Açık konuşayım, beşinci denemeden sonra “yeter oynamıyorum” deyip bıraktım. Ha ama güzel mi güzel, sadece benim beceriksizliğim söz konusu.
Son olarak da bu oyunun şu an olduğu şeyden değil de tam sürümde olabileceği şeyden bahsetmek istiyorum. Dediğim gibi şu anda 2 farklı “kabuk” ile oynanış biraz şekillendirilmiş ve oyun için paylaşılan görsellere bakınca bu kabuklardan bir veya birkaç tane daha ekleneceğini söyleyebiliriz. Bu oldukça sevindirici bir durum. Oyunu daha çeşitli bir hale getirebilir ve çok da güzel olur. İkinci bahsedeceğim nokta ise atmosfer. Yine görsellere bakarak anlayabiliyoruz ki her zaman karanlık ve gotik tasarımlı yerlerde oyunu oynamayacağız. Farklı yerlerde bulunuyor. Bu da açıkçası muazzam durum. Dark Souls oyunlarında bir yerden sonra atmosfer çok daraltıyordu beni, bu oyunda en azından güneşin de olduğu yerlere gideceğiz gibi duruyor. Bu kısımların da tasarımı güzel yapılırsa gayet keyifli olur.
Son olarak ise savaş mekanikleri. Evet, bazı yenilikler bulunuyor ancak hala az da olsa basit. Biraz daha bu konunun üzerinde dururlarsa gerçekten bu yılın en iyi oyunlarından biri gelecek gibi duruyor diyebilirim.
Oyun bu yıl PlayStation 4, Xbox One ve Epic Games üzerinden PC için satışa sunulacak. İlginç bir şekilde de oyunun fiyatı şu anda 49,00 TL, yani oldukça ucuz. Açıkçası ben oyunu çok beğendim. Şu anda oyunun betası hala açık sizler de denemeyi unutmayın. Seveceğinize ve ön sipariş vermeyi düşüneceğinize eminim. Ayrıca bir Horizon Zero Dawn vakası daha olmadan bu fiyat kaçırılmamalı da diyebilirim.